Hukuksuzluğa karşı hukuk galip geldi
“Bugün beklediğimiz karar çıktı. Yani 27 Aralık 2021 tarihi Fenerbahçe Spor Kulübü’nün tarihi günlerinden biridir. Yani 3 Temmuz 2011’de başlayan süreç tam 10 sene sonra ve zaman aşımına birkaç ay kala nihayet açıklanmıştır. Tabii ki bunu büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılıyoruz. Her zaman ‘suçsuzuz’ dedik, her zaman ‘haklıyız’ dedik ama bu süreçte insanları bu konuma getirene kadar önce halkı, sonra devlet kurumlarını, bizi idare edenleri, siyasetçileri, medyayı getirene kadar büyük bir mücadele verdik. O günleri konuşuruz ama aslında bugün hukuksuzluğa karşı hukukun galip geldiği bir gündür. Bu, bence son derece önemlidir. İyi olanlar kazanmıştır, hak edenler kazanmıştır, hakkı yenenler kazanmıştır! Yani kamu görevlisi görünümlü terör örgütü mensupları, devletin de tüm imkanlarını kullanarak kanunsuzca, hukuksuzca bir çalışma yürüterek üzerimize gelmiştir. Ama bu bugün itibarıyla alınan kararlarla aklanmıştır. Bizler, bu kararlar buradaki 21 kişi, kişilerle ilgili bir karardır bu ama aslında kurumu da sonuna kadar etkilemektedir. Hukuk üzerinden aklanılarak bu süreç temizlenmiştir. Bu süreçle ilgili bugünden başlamak üzere önümüzdeki günlerde anlatacağımız, paylaşacağımız pek çok konu var.
Sayın Aziz Yıldırım’a, Sayın Şekip Mosturoğlu’na, Sayın İlhan Ekşioğlu’na, Sayın Tamer Yelkovan’a, Sayın Cemil Turan’a ve davadaki diğer 16 kişiye, hepsine ‘geçmiş olsun’ diyorum. Ama öncelikle de özellikle Fenerbahçe camiasına ‘geçmiş olsun’
O günleri hatırlamakta da fayda var. Ülkemizde 1 yılı, başka ülkelerde 10 yıla tekabül ediyor ama 10 yılda o kadar çok şey yaşandı ki bunu bir kez daha önce taraftarlarımıza sonra da tüm Türkiye’ye hatırlatmakta ve bu camianın Başkan Aziz Yıldırım önderliğinde nasıl kenetlenerek bu süreçten camiasını, kulübünü ipten aldığının müthiş bir hikayesi vardır. Dolayısıyla onları önümüzdeki günlerde anlatacağız. Ben sadece birkaç dakika çıkıp burada olup bitenle ilgili görüşlerimi paylaşmak istedim. Öncelikle Sayın Aziz Yıldırım’a, Sayın Şekip Mosturoğlu’na, Sayın İlhan Ekşioğlu’na, Sayın Tamer Yelkovan’a, Sayın Cemil Turan’a ve davadaki diğer 16 kişiye, hepsine ‘geçmiş olsun’ diyorum. Ama öncelikle de özellikle Fenerbahçe camiasına ‘geçmiş olsun’ diyorum. Çünkü Fenerbahçe camiası o günlerde çok yalnız bırakılmıştı. İyi günlerimiz değildi; sportif ve finansal açıdan ama bu camia kendi tırnaklarıyla, kendi gücüyle, kendi duruşuyla, kendi gerçekleriyle yapayalnız ve reva görüldüğü muameleye rağmen-onları biraz sonra konuşacağız- yapayalnız dimdik ayakta durdu. Başka camialarda bu yaşansaydı inanın sonuç böyle olmazdı. İnanın bir sürü camiada o günün başkanına, yöneticilerine ‘aklanın gelin’, hukuk nezdinde savaşınızı verin gelin’ ve camiayı ayırırlardı ama Fenerbahçe bunu yapmadı ve Fenerbahçe sıkı sıkıya, yöneticilerin duruşu tabii ki çok çok önemli ama o duruşunda bir karşılık bulması gerekir. Bu camia 7’den 70’ine, kadınından erkeğine, çocuğundan yaşlısına müthiş bir mücadele verdi, fiziki bir mücadele verdi; stadımızda mücadele verdi, sokaklarda mücadele verdi, adliyenin önünde mücadele verdi, Silivri’de mücadele verdi, gaz yedik, dayak yedik, aşağılandık ama hiçbir zaman yılmadık ve bunu Fenerbahçe camiası yaptı. Fenerbahçe camiası başkanına ve yöneticilerine sahip çıkmasaydı bu durum hiç böyle olmazdı ve bunun her camianın yapacağı bir şey olmadığını söylemek istiyorum. Kısacası masumiyetimiz hukuk kararıyla kanıtlanmıştır. Artık kimse lamı cimi etmesin. Hatta bir adım öteye gitmek istiyorum ve şunu da söylemek istiyorum; bazı kesimlerin bir karar vermesi gerekiyor. Niye? Çünkü yüce Türk adaleti bu kararı verdikten sonra bu kesimlerin bir karar vermesi gerekiyor. Yani terör örgütünün mü yanında olacaklar, devletin mi yanında olacaklar? Bazı kesimler 17-25, 15 Temmuz bunlara değiniyor, evet, Allah da hiçbir zaman ülkemize bunu göstermesin. Bizim yaşadıklarımızı da hiçbir kişiye ve kuruma bir daha göstermesin. Bırakın kuruma, düşmanımıza göstermesin. O günlerin ne kadar acı olduğunu bizler yaşadık, bizler biliriz. Çocuklarımın neler çektiğini bizler yaşadık, bizler biliriz. Dolayısıyla karar vereceksiniz: ‘Ben, devletin yanındayım; terör örgütünün yanındayım’. Söz konusu Fenerbahçe olduğu zaman öyle, söz konusu diğer hukuksuz davalar-Ergenekonlar vs.- denice böyle olmaz. Ya devletin yanındasın ya da terör örgütünün yanındasın. Buna da birilerinin karar vermesi gerekecektir.
Fenerbahçe bu süreçten alnının akıyla çıktı ama çok tahribat yedi. Mücadelemiz devam edecek
Teknik konulara girmeden ki benim alanım değil, taraftarlarımıza şunu söylememiz lazım: Çok uzun bir hukuk mücadelesi verildi ve bu hukuk mücadelesinin neticesinde bu karar kesindir. Bazın insanlar ‘kesin gibi de değil’ diyebilir ama bize göre kesindir. Niye kesindir? Bu kararın değişmesi için Yargıtay Başsavcısının itiraz etmesi gerekmektedir. Bunun için de 30 günlük bir süresi vardır. Fakat hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira beraat kararının onanması için zaten Yargıtay Başsavcılığı mahkemeye onay vermiştir. O günden bugüne kadar bu görüşü değiştirecek hiçbir gelişme olmamıştır. Dolayısıyla geldiğimiz nokta itibarıyla keşke böyle bir zaferi anlatıyor olmasaydık. Keşke bu süreç hiç olmasaydı. Ama biz bu sürece girdik. Ve Fenerbahçe bu süreçten alnının akıyla çıktı ama çok tahribat yedi. Çok sıkıntı yaşadı. Şöyle bir laf vardır, ben çok severim. Fırtınalar tekneyi yıpratır, ama güverteleri de temizler. Bizde de aslında bu oldu. Çok büyük darbe yedik ve mücadele ettik. Ama az önce de dediğim gibi güverte de artık pislik kalmadı. Veya güvertedeki pisliklerin sonuna kadar, temizlenene kadar da mücadele ettik. Burada bu iş bitmiyor. Bundan sonra da mücadele var. Bundan sonraki mücadele de çok çok önemli. Zira bu terör örgütünün bize yaptıklarından faydalanan, televizyonlara çıkıp Fenerbahçe’yi yerden yere vuran; bu siyasetçisi olur, geleneksel medyacısı olur, sportif veya spor dışı medya mensupları olabilir. Televizyon programları olabilir. Bu fırsat, bu fırsattır. Rüzgar da zaten buradan esiyor. Dolayısıyla haksızlık, onursuzluk, adaletsizlik hiç önemli değil. Fenerbahçe yerde bizde vuralım diyen bir sürü insan oldu. Şu an televizyonlara çıkan bir sürü insan dönemin bu terör örgütünün yanından ayrılmayan sitayişle bahseden, övgüler düzen insanlar vardı. Bunlar sanki hiç olmamış gibi televizyona çıkıp, tamamen 180 derece istikamette aksi görüş savunuyorlar. Şimdi bu adamlar çıkacaklar, Fenerbahçe ile ilgili görüşlerini de söyleyecekler. Ve Fenerbahçe bunlarla sonuna kadar mücadele edecektir.
Bu süreçte Cumhurbaşkanımızın göstermiş olduğu liderlik bizler için çok önemliydi
Cumhurbaşkanımız aslında bizim durumumuzu en iyi kavrayan, en iyi anlayan insanlardan biri. Yüksek Divan Kurulu’na geldiği zaman şöyle bir laf etmişti. ‘Tarih boyunca ne dışarıdan gelen ne de içimizden çıkan düşmanlar bu kulübümüzü ülkesine ve milletine hizmet yolundan asla döndürememiştir. İnşallah önümüzdeki dönemde de Fenerbahçe aynı kararlılıkla yoluna devam edecektir. ‘ Sayın Cumhurbaşkanım içiniz rahat olsun. Biz aynı şekilde duruşumuzdan hiç taviz vermeden biz hayatımıza, yolumuza kendi ilke ve değerlerimiz çerçevesinde devam edeceğiz. Bu süreçte sizin de göstermiş olduğunuz liderlik bizler için çok önemlidir. Tabiki siz de başında ne olduğunu anlayamadınız. Ama konuya vakıf olduktan sonra gerçekleri anladıktan sonra sergilemiş olduğunuz duruş bizim için kelimelerle anlatılamayacak kadar değerlidir. Onun için dediğim gibi Allah bir daha hiçbir kuruma, hiçbir kişiyi bu duruma maruz bırakmasın. Biz Cumhurbaşkanımıza bu sürecin onuncu yılında bir mektup yazdık. Kendisi de sağ olsunlar bizim mektubumuza cevap verdiler. O mektupta da çok kıymetli, çok değerli sözler yer almaktadır.
Ardından programda Başkanımız Ali Y. Koç’un, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a 3 Temmuz Kumpası’nın 10. yıl dönümü nedeniyle yazdığı mektup ve Cumhurbaşkanımızın cevabının yer aldığı mektup okundu. (https://www.fenerbahce.org/haberler/kulup/2021/7/baskanimiz-ali-y-koc-un-3-temmuz-mektubuna-cumhurbaskanimiz-recep-tayyip-erdogan-dan-destek-mesaji)
Bu Fenerbahçe’yi aşmış bir olaydır. Bir sürü insan sırf bir kupa için bunları yaşamış Fenerbahçe’ye dil uzatmaktadır
Burada satır arasını okuduğunuz zaman çok önemli mesajlar var. Demin seslendiğim kesime sesleniyorum tekrar. Okuyacağım: ‘Bu sürecin hem en canlı şahitlerinden hem de en büyük mağdurlarından biri hiç şüphesiz Fenerbahçe Spor Kulübü’dür.’ Bunu ben söylemiyorum, Cumhurbaşkanımız söylüyor. ‘FETÖ’nün yargı marifetiyle Türk futbolunu dizayn etme girişimi Fenerbahçe camiasının dik duruşu sayesinde başarısızlığa uğramıştır.’ Belki de diğer kulüplerin de bize teşekkür etmesi gerekebilir. Bizden başlayan süreç ilerleseydi, başarılı olsaydı diğer kulüplere de sirayet edecekti. Ben Cumhurbaşkanımıza bir kez daha saygı ve sevgiyle şükranlarımı sunmak istiyorum. Bu mektup çok değerlidir, tarihi niteliği vardır. Müzemizde de her zaman yer alacaktır. Aslında yaşadıklarımızı ok güzel özetleyen bir mektuptur. Şuraya bakar mısınız; ‘Örgütün demokrasimize ve istiklalimize yönelik hamlelerinin çoğunun hakim kalmasında Fenerbahçe’nin yürüttüğü hak arama çabasının önemli pay vardır.’ Yani bu Fenerbahçe’yi aşmış bir olay. Hala bir kupa için… Ve buna ne yazık ki söz konusu camianın siyasetçisi, belediye başkanı seviyesindeki kişileri, bir sürü insan sırf bir kupa için bunları yaşamış Fenerbahçe’ye dil uzatmaktadır. Biz çoğu zaman sessiz kaldık, hukukun sonuca varmasını bekledik. Daha fazla nefret tohumları da ekmek istemiyoruz. Bu olay özellikle bazı camialar arasında sosyolojik olarak tahribat yapmıştır. Bu olay camialar arası yıllarca tamir edilemeyecek tahribatlar yapmıştır. Halkımızın arasında… Ne yazık ki. Bizi birbirimize düşürmüştür bu haksız, hukuksuz süreç. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
UEFA süreci
Şimdi diyecekler ki, UEFA. UEFA zaten cezayı verdi. Suçsuz olsanız UEFA niye ceza verirdi. Böyle bir argüman sunuyorlar, savunuyorlar. Siz bu kadar haklıysanız o zaman niye UEFA’daki davalarınızda ilerleme sağlayamadınız diye de ben sorarım. O zaman UEFA tarafıyla muhatap olan kişi bendim. UEFA birinci polis fezlekesiyle Fenerbahçe’yi men etti. UEFA’ya sorarsanız, ‘Biz sizi men etmedik, Türkiye Futbol Federasyonu men etti.’ diyecek. O da doğrudur. Ben o zaman UEFA’nın avukatıyla konuşuyorum, ülkemizdeki durumu izah etmeye çalışıyorum. Haksız bir karar verdiklerini, karar verdirttirdiklerini TFF’ye anlatmaya çalışıyorum. UEFA’nın avukatı bana diyor ki, ‘Sizin başkanınız ve yöneticileriniz böyle bir konuda ceza evinden yargılanıyorsa demek ki %100 suçludur.’ Avrupa’da çok az davada cezaevinde yargılanırsınız. Detaylarına girmek istemiyorum. Ama o zaman UEFA’nın avukatına anlatamadık, o dönemdi bu rakamı, şimdi nasıl bilmiyorum. Türkiye’de cezaevinde yargılananların %56’sı suçsuz, beraat ediyor. O dönemde Avrupa’da galiba %5’ti cezaevinde yargılananların oranı. Japonya’da %1 falandı. O rakamları şimdi hatırlıyorum, UEFA avukatıyla yaptığımız konuşmaları… Anlamıyorlardı.
Şimdi hesap zamanı
Birinci polis fezlekesi. Zaten polis, savcı hepsi birbirine karışmıştı o dönem. Sanki polisler savcılık yapıyordu. Birinci fezlekeyi yazan herkes FETÖ’den dolayı ceza yediler. Bunların FETÖ üyesi olduğu net bir şekilde ispatlandı. Bunların yazdığı raporla biz UEFA’dan men edildik. Dik durabilen federasyonumuz da yoktu o zaman. UEFA kararı federasyona aldırttı. Bugüne de dönelim. Dönemin federasyon başkanına da bunu izah edip inandırabilmek için çok uğraştık. Sizin etrafınızda yuvalanmış bazı kişiler var, bunlar aklıselim karar veremiyorlar. Hatta Fenerbahçe aleyhine karar verilmesi için uğraşıyorlar.’ Dedik. Sonra dediklerimizin doğru olduğu aylar sonra çıktı. Ne demek istiyorum? O günü hatırlarsanız UEFA’dan Pierre Cornu diye bir savcı geldi. O savcı o dönemin şu an terör örgütü olan savcısına götürmek bile Türkiye’ye büyük hakarettir. UEFA’nın savcısı gelecek, yüce Türk adaletinin bir savcısıyla görüşecek. Niye? Varmak istedikleri noktaya kendileri varamayacakları için UEFA sopasıyla, UEFA bize bu kararı aldırdı diyerek hem kendilerini bu sorumluluktan kurtaracaklar hem de Fenerbahçe’ye istedikleri cezayı verdireceklerdi. Çok önemli bir konu var. Pierre Cornu’nun ifadeleri var. Diyor ki, ‘Ben geldim, beni havaalanından Lütfi Arıboğan ve Helvacı aldı. Helvacı da o zaman – insan düşününce sinirleniyor- avukatıydı federasyonun. ‘Arabada sordum’ diyor, ‘Fenerbahçe’nin şike yapmama ihtimali hiç mi yok? %1 bile mi yok? dedim’ diyor. Bize ‘kesinlikle yok dediler’ diyor. Düşünebiliyor musun futbol federasyonu ne yapıyor? Türk takımlarının hakkını korumalı. Bir sürü görevi var da bunlardan bir tanesi de Türk takımlarının hakkını korumak. En önemli 2 figür orada, araçta bunu söylüyorlar. Sonra diyorlar ki, ‘Biz Fenerbahçe’ye karşı bir yaptırım kararı alamayız, alırsak can güvenliğimiz tehlikeye girer, siz bize yardımcı olun.’ Bu adamlar şu an ellerini, kollarını sallayarak hayatlarına devam ediyorlar. Fenerbahçe neler çekti… Dolayısıyla onlar da çekecek. Öyle ya da böyle çekecekler. Şimdi hesap zamanı. Bu süreç bizim için hukuken bitmiş olabilir ama hesap olarak şu an bitmedi. O yüzden Trabzonspor camiasına diyorum, Allah’ını, peygamberini severseniz UEFA şu kararı verdi, bu kararı verdi yoluna hiç girmeyin. Zaten inandırıcılığınız yok, daha da sıkıntıya girersiniz. UEFA’nın TFF’ye aldırdığı karar, dosyada gizlilik olmasına rağmen dosya paylaşıldı. Birinci polis fezlekesindendi. O birinci fezlekeyi yazanların hepsi terör örgütü mensubu çıktı. Dolayısıyla hiç o yollara sapmasınlar. Bu iş oldu, bitti. Biz Türk futbolunun çıkarına, ülkemizin çıkarına artık bu işleri geride bırakmamız lazım. Yok o kupa bizim, bu kupa bizim… Onları arttık unutun. Bu kupa zaten bizimdir. Zaten bizimdi, bizim de kalacak. Ama önemli değil. Artık bunları geçelim. Futbol bir oyun sonuçta. Daha fazla gençlerimize tahribat vermeyelim, sorumlu davranalım, hazmedelim ve hayatımıza devam edelim.
Bakın o dönemde Fenerbahçe’ye reva görülen muameleye… Gizlilik var. Her gün televizyonlarda hem terör örgütünün televizyonların da hem de diğer ulusal kanallarda devamlı soruşturmayla ilgili habere çıkıyor. O onu dedi, bu bunu dedi. Yarısı da yanlış. Yok o parayı sayarken görüldü, yok o bilmem ne yaparken görüldü. Hiç çıkmadı bunlar. Yani bunlar nasıl bir örgüttü? Dinimizdeki en büyük günah fitne fesattır, kul hakkı yemektir. Bunlar nasıl insanlar. Ve yaptılar bunu. Sırf bize değil, kimlere yaptılar, kimlerin yuvalarını, ocaklarını kararttılar… Allah’tan 17-25 ve 15 Temmuz’dan sonra… Zaten 15 Temmuz’dan önce de anlaşılmıştı. Yani bütün milletin bir sorunu oldu bu. Sadece Fenerbahçe’nin veya hakkı yenenlerin değil. Ülkemizin, milletimizin sorunu haline geldi ve Cumhurbaşkanımız da çok önemli liderlik gösterdi ve bu mücadeleler devam ediyor. Yarın bir gün tekrar karşımıza çıkabilirler. İnşallah Türk milleti bir kez daha, “İyi ki Fenerbahçe vardır” demek zorunda kalmaz. Çok dikkatli olmamız lazım.
Bu sadece Fenerbahçe camiasının zaferi değil, Türk halkının zaferidir
Devam ediyorum, çarşaf çarşaf çıkıyordu. Başkanımızın soruşturma fotoğraflarını yayınladılar. Hatırlıyorsun. Ve hiçbir şekilde Fenerbahçe’ye reva görülen muamele kime olursa olsun bu şartlarda kabul edilmesi, hazmedilmesi mümkün olamaz. Biraz vicdanı, merhameti olan kimse bunu kabul edemez. Nitekim sadece Fenerbahçeliler değil, yani fanatik gözle futbol rekabetine bakmayan bir sürü diğer takımın taraftarları da bizim yanımızda oldu. Daha geçen gün mektup yazdı. Bir üye mektup yazıyor. Diyor ki, “Ben üyelikten istifa ediyorum. Ben Beşiktaşlıyım, size o gün yapılanlardan etkilendim. Duruşunuzdan etkilendim ve Fenerbahçe’ye desteğim için üye oldum. Artık bu desteğe gerek kalmamıştır.” mektubu yazmıştır. Ben de ona teşekkür mektubu yazdım. Belki bu televizyonda çıkar anlatır hislerini. Yani artık bu işe sadece futbol gözüyle bakmayalım. Memleket elden gidiyordu. Ve bugün geldiğimiz nokta itibarıyla bu sadece Fenerbahçe camiasının zaferi değil, Türk halkının zaferidir. Bu böyle görülmelidir. Artık kısır çekişmeleri bırakalım, önümüze bakalım.
Benim dediğim ‘hesap zamanı’ sadece finansal açıdan değil, manevi açıdan ki daha da önemli. Finansal anlamda zaten biz de sorumluluk altındayız. Halka açık bir şirket, yüzyılı aşkın bir kulüp, milyonlara hitap eden bir sivil toplum kuruluşu… Biz bunun peşinden koşmazsak zaten sorumsuz davranmış oluruz. Ben ona ‘helalleşme’ diyorum. Bir helalleşme yapılmak zorunda ama benim ‘hesap zamanı’ derken söylemek istediğim, bir de kişilerle hesaplaşma veya helalleşme, ona nereden bakarsanız bakın.
O dönem bu örgütün en kuvvetli olduğu dönemdir. Kimsenin sorgulamadığı, kimsenin karşı çıkmadığı, devletin kılcal damarlarına kadar sızmış; kendi medyası, gazetesi, televizyonu, maaşlı çığırtkanları, iş dünyasında müthiş bir network ve o dönemde Fenerbahçe ayakta durdu
Bu karar bugün geldi. Bizim bundan sonraki sürecimiz hukuki açıdan zaten dizayn edilmişti. Fethi Bey ve Naim Bey, buraya çıkarak (FB TV) bunu anlatacaklar. Bizim Avrupa çapında bir bilgilendirme yapmamız lazım. Neydi ve nereye geldik? Gerekiyorsa gazetelerde ilan almamız lazım. Çünkü insanlar bu geçen süreçte unutuyorlar. UEFA’ya da öyle bir anlatmamız lazım ki bir daha böyle bir konuyla karşı karşıya kaldıkları zaman on kere düşünmeleri gerekir, nasıl adım atacaklarını. Dolayısıyla bu hukuki açıdan yapacaklarımız var. Tabii buna Türkiye Futbol Federasyonu dahil. O dönem iş öyle bir kurgulandı ki, yapılan açıklamalara da bakarsanız, UEFA’ya zaten şu aşamada gidemeyiz. Çünkü her şey Türkiye Futbol Federasyonu etrafında kurgulanmış. Ama bir de bu işin devlet ayağı var. Tabii söz konusu devletse boynumuz kıldan ince ama hakkımızı aramak için, çünkü o zaman devletin kurumlarını kullandılar. Adalet Bakanlığı, İç İşleri Bakanlığı. Bir yol haritası var, arkadaşların sizlerle paylaşacağı ama bizim şu aşamada bunu bir hazmedip, gerekli bilgilendirmeleri yapıp, gerek umumi gerekse özel ziyaretlerle ve bundan sonra Fenerbahçe’ye maddi-manevi büyük darbe vuran bu sürecin telafisi için, telafisi derken buna sadece parasal bakmayın, maddi-manevi süreçler olacak. Bu da uzun sürecektir ama şu an mihenk taşı: 27 Aralık 2021, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün hukuksuzluğa karşı, hukuki galibiyeti, zaferi; Fenerbahçe’nin hukuk nezdinde masumiyetinin kanıtlanması ve Fenerbahçe’nin birlik ve beraberlik olduğu zaman neler yapabildiğinin kanıtının en önemli günüdür, çünkü sonuç alınmıştır! Sayabileceğimiz bir sürü gün var: Silivri’de öyle, Çağlayan’da böyle, Stadımızda şöyle… Ama topuna baktığın zaman bugün Fenerbahçe’nin kenetlendiği zaman, birbirine sahip çıktığı zaman, omuz omuza el ele olduğu zaman neler yapabileceğinin çok önemli kanıtıdır, tarihi günüdür. Şunu tekrar söylemek istiyorum; o dönem bu örgütün en kuvvetli olduğu dönemdir. Kimsenin sorgulamadığı, kimsenin karşı çıkmadığı, devletin kılcal damarlarına kadar sızmış; kendi medyası, gazetesi, televizyonu, maaşlı çığırtkanları, iş dünyasında müthiş bir network yani o dönemde Fenerbahçe ayakta durdu! Daha ülke bunlara karşı dönmemişti. Sayın İlker Başbuğ Paşam, çok güzel izah ediyor; nasıl bir duvara tosladıklarını, bu duvara tosladıktan sonra neler olduğunu… Önümüzdeki günlerde bunların hepsini konuşacağız. Camiamıza özellikle de Fenerbahçeli çocuklara hayırlı uğurlu olsun. Artık hiçbir şekilde kimse bu konuyu bizim üzerimizde bir soru işareti olarak tutamayacaktır. O dönem ben kendi çocuklarımdan biliyorum ki o zaman çok küçüklerdi. Kızım 6 yaşındaydı ve bir gün eve geldi, bana soru sordu: ‘Baba, okulda diyorlar ki, Fenerbahçe hile yaptığı için hapiste’. Bakın ‘Fenerbahçe’ diyor. Henüz 6 yaşında ve küçücük bir çocuk. Ben de dedim ki, ‘Kızım, bunun cevabını ben sana yıllar sonra vereceğim’. Aradan 2-3 yıl geçti, 2014 Mayıs’ta tekrar yargılanma kararı çıktı, onun da sonbaharında Bağdat Caddesi’nde yürüyüş vardı. O gün arabaya bindik, o gün 9 yaşındaydı, yolda giderken anlattım, ‘Üç sene önce bana böyle böyle demiştin, biz bunun için gidiyoruz ama daha yolumuz var’. Bugün aradım ve dedim ki ‘O süreç bitti, hatırlıyor musun, o gün bunları konuşmuştuk’. Omuzumda Bağdat Caddesi’nde yürürken fotoğrafı var. Şimdi benim çocuklarım, bütün Fenerbahçeli çocuklar etkilendi o süreçte. Ergenekon’da, Balyoz’da, orada burada nasıl haksızlığa uğrayanların aileleri, çocukları yani yuvaları tahribata uğradıysa o zaman Fenerbahçeli çocukların da psikolojisi çok kötüydü. Bir alay etme unsuruydu. Ama bugün geldiğimiz noktada özellikle çocuklarımıza armağan olsun.”
2010-11 Şampiyonluğu tüm Fenerbahçelilerin hayattaki en değerli kupasıdır. Öyle de kalacaktır
2010-2011 şampiyonluğu ile ilgili de Başkanımız Ali Y. Koç, “Bak kupa orada duruyor. (Başkanımız kupayı gösteriyor) Kupayı bugün çıkartmaya gerek yok. İlerleyen günlerde çıkarırız. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün müzesinde bu kupa duruyor. Bunun lamı, cimi hiçbir şeyi yok. Bu net ve açık bir gerçektir. Çok uğraştılar aksine bir pozisyon almak için olmadı. Onlar da gittiler. İsviçre’de mahkemelere. Dolayısıyla burada tartışacak bir şey yok. Bu soruyu sen biraz kinayeli soruyorsun ama o kupa için terletilen her damla ter o formanın üstünde o kupanın haklı sahibi Fenerbahçe olduğunun en büyük ispatıdır. Biz o dönem neler çektik. Finansal açıdan çektik, sportif açıdan çektik ama yolumuza devam ettik. Bütün bunlara rağmen eldeki kadronun önemli adamlarını bırakmak zorunda kalmamıza rağmen az kalsın o sene şampiyon oluyorduk. Biz öyle bir dönem yaşadık ki, Fenerbahçe için biraz lehte program yapan televizyonlara emniyetten adamlar gidip, ikaz ediyorlar. Öyle günlerden bugünlere geldik. Şu kupa (2010-11) tüm Fenerbahçelilerin hayattaki en değerli kupasıdır. Öyle de kalacaktır. “
(Tüm camianın çok büyük emeği var. Sizin çok büyük mücadeleniz var. Eski Başkanımız Sayın Aziz Yıldırım’ın, eski yöneticilerimizin mücadeleleri var) Herkesin çorbada tuzu var. Derneklerimizin var, taraftarlarımızın var. 1907 Derneği Adalete Fener Yak Kampanyası yaptı. 600 bin imza toplamıştı. Derneklerimiz şehir dışından geliyordu. Hepimiz nöbet tutuyorduk. Kulüp ne zaman çağrı yapsa herkes geliyordu. Topuk Yaylası’nda Yaz kampını açarken, hala görürüm, gözümden yaş gelir. Selçuk’un ağladığı gün. Keşke yaşamasaydık ama yaşadığımız süreçte de bir kez daha ‘İyi ki Fenerbahçeliyim’ dedirtiyor.
Ekleyeceğimiz çok şey var. Bu bir başlangıç. Eski Başkanımız ve yöneticilerimiz de tabii ki biz defalarca burayı açtık, gelmediler ama Fenerbahçe TV emirlerindedir. Bu süreçte mağdur olmuş, savaş vermiş herkes önümüzdeki günlerde istediği zaman programlarımız dahilinde katılıp, o günleri anlatabilir. Anlatmalıdır da. Bir de anlatılmayan çok şey var o günlerde ama. Benim şahsen yaşadığım çok şeyler var. Ben de anlatacağım inşallah.”